top of page
  • Writer's pictureŞafak Göktürk

YÜZÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE CUMHURİYET’E SAHİP ÇIKMAK

Updated: Oct 25, 2023

Uluslar, kaderlerinin değiştiği dönüm noktalarını farklı bir düzlemde tutar ve yaşatırlar. Çünkü o gün ortak varoluşun simgesidir. Hele o varoluşta bir asır devredilmişse, zaman süzgecinde sınavın başarıyla verildiği kabul edilir. Ulusal coşku kabarır, kutlamaların kapsamı büyür, içeriği derinleşir.

Cumhuriyetimiz 100 yaşında. Gururluyuz, ancak coşku ortamı yok. Çünkü Cumhuriyet’in temel taşları sorgulanıyor, hedef alınıyor. Resmi düzeydeki gönülsüzlük gözden kaçmıyor.

Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet akıl, ulusal egemenlik, özgürlük ve eşitliğe dayalıdır. Bunun açılımı demokrasidir. Demokrasi ise hukukun üstünlüğü zemininde var olur. Meşruiyetin kaynağının halk (cumhur) olduğu düzenin kuralları kamusal düzlemde oluşturulur, herkese eşit uygulanır ve bağımsız yargı eliyle hükme bağlanır.

Ulusal egemenlik soyut, insan üstü bir kavram değildir. Ulusu meydana getiren bireylerin özgür iradeye sahip olmalarının kollektif ifadesidir. Teba yoktur, yurttaş vardır; biat yoktur, ortağı olduğu kurallara, dolayısıyla düzene, saygı vardır.

Egemenlik devredilmez, yöneticiye bunu gözetmesi görevi verilir. Oysa, Türkiye’de halk egemenliğinin seçim yoluyla yöneticinin ihtiyarına bırakılabileceği iddiası demokrasi olarak pazarlanabilmektedir. Bu eğilim hep vardı, giderek kurala dönüşüyor. Böyle olunca da, aslında yöneticinin meşruiyet zemini aşınıyor. Çünkü, oy, yurttaşın özgür iradesiyle yaptığı tercihin ifadesidir. O özgürlüğün korunduğu hukuk kısıtlanır ya da yok sayılırsa, oyla alınmış yetki de boşa düşer.

Atatürk, bizlerin büyük şansıydı. Çünkü, özgür halk iradesinin meşruiyetin tek kaynağı olduğunu, teşhisi zor bir bağlamda bize öğretti. Muarızları ise çoktu, şimdi de çok. Hiyerarşik, ataerkil düzenin dinin gereği olduğunu, yöneticinin yetkisinin kutsiyetinin bulunduğunu o gün de savunanlar vardı, şimdi de var. Oysa, İslam dahil bütün dinler o eski ortamlarda geliştiler ve o ilişki manzumeleri içinde ifadelerini buldular. O yapıların sosyal ve maddi zemini ortadan kalkınca, dinlerin işlevi de değişti, vicdanlarla doğrudan buluştu. Bu Batı demokrasileri için de bizim için de böyledir. Halkın dindarlığı, yöneticinin meşruiyet zemini değildir.

Bu nedenledir ki laiklik, hukukun üstünlüğünün temel sütunlarından biridir. Çıkarlarını dinsel referanslar üzerinden korumak isteyen, toplumsal dinamiklerin gerisinde kalmış kesimlerin hukuk devletinin içini boşaltma telaşı bundandır. Her rejim iddiası bir ekonomi-politiğe dayanır.

Ancak, yalnızca laiklikle düzenin teminat altına alınabileceği de sanılmamalıdır. Laikliğin, hukuk devleti pahasına korunabileceği iddiasının yolaçtığı tecrübeler ortadadır. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması veya askıya alınması laik düzeni korumaz. Tersine, hukukun içinin boşaltıldığı koşullar laiklik karşıtlarına da verimli alan açar. 12 Eylül 1980 sonrasını hatırlayalım. Demokrasinin olmazsa olmazı, laiklik dahil, hukukun üstünlüğünün içerdiği her şeydir.

Her nesil, hak ve özgürlüklerine yeniden sahip çıkmak zorundadır. En köklü demokrasilerde bile hukukun üstünlüğüne dayalı mutabakatın canlı tutulması gerekir. Burada sivil toplum özgürlükçü düzenin hayat kaynağıdır. Özgürlüklere kastedenlerin sivil örgütlenmeyi ezmek istemeleri bu nedenledir.

Sivil toplum örgütlenmesi, Türkiye'de daha çok siyasi partiler üzerinden düşünülegelmiştir. Oysa, partilerin temel işlevi, sivil dinamik ve talepleri yönetim düzeyine taşımaktır. Zayıf ve dağınık sivil toplum örgütlenmesi, siyasi partilerin de sığlaşmasına yolaçar. Bu durum, partilerin yukarıdan aşağıya oynayacakları önderlik rolünü de kısıtlar. Mayıs ayındaki seçimler bunu en açık şekilde gösterdi. Bu koşullarda, Meclis’teki Salı-Çarşamba grup konuşmaları müsamereyi andırıyor.

Dış ilişkiler de toplumun her öznesinin çıkar ve geleceğiyle doğrudan bağlantılıdır. Diplomasinin gerektirdiği yetkinlik, başka mesleklerde olduğu gibi, onu uygulayanlar içindir. Ancak, yaptıkları iş bütün toplumu ilgilendirir. Vatandaşın kendi yaşam koşulları ile uygulanan dış politika arasındaki bağı gözetmesi demokratik bir hak ve ödevdir.

Sağlıklı dış politikada ideolojik şartlanmalara ve özel beka saiklerine yer yoktur. Dış ilişkiler iç gündemle harmanlanmışsa, herkes, uzman görüşü aramaksızın, yanlış yolda olunduğu kesin sonucuna ulaşabilir. Dış politika, iç politika zemininde değil, çıkarların diğer ülkelerin çıkarlarıyla kesiştiği alanda yürütülür. Bu kesişmenin dinamikleri ise uluslararası düzlemde oluşur. Bu sürece iç siyasi kazanç gözetilerek müdahale edilmesi, cerrahi işlemin mutfak aletleriyle yapılmasına benzer. Sonuçlarını gördük.

Özgür toplumlar, özgür bireylerden oluşur. Sorgulanamayan yönetimler altında halk egemenliği kağıt üzerinde kalır. Cumhuriyetimiz, güçlüklere rağmen, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirebilmiştir. Muarızlarının kabusu da budur. Tecrübelerimiz göstermiştir ki, demokrasi Türkiye için bir tercih değil, zorunluluktur. Türk vatandaşları olarak, bu inanç, kararlılık ve dirilikle Cumhuriyetimize sahip çıkma iradesini birlikte göstermeliyiz.

248 views0 comments

Comments


bottom of page